Viyana

Viyana’ da 5 gün. Çok heyecanlıydım. Sadece sanatın beşiğine yapacağım bu gezi için değil aynı zamanda şehri tek başıma keşfedeceğim için de heyecanım artıyordu. Gitmeden önce gezilecek yerler, gidilmesi gereken etkinlikler ile ilgili detaylı bir araştırma yapıp planlamıştım.

THY, Sabiha Gökçen uçuşlarına yeni başladığı için kampanya düzenlemişti. O nedenle uçak biletleri oldukça uygundu. Biletlere bakarken Viyana dikkatimi çekti Belki de bu güzel şehri görme vaktim gelmişti. Otelleri de inceleyip fikir edindikten sonra biletimi aldım. Kalacak yer olarak da gerek konumu, gerekse tavsiye notu nedeniyle Hotel de France Wien’ i seçtim. Viyana’ ya gitmeye hazırdım artık.

Rahat bir yolculuğun ardından Viyana’ ya indik. Viyana havaalanından şehir merkezine ulaşmak için kullanabileceğiniz 3 tip toplu taşıma aracı var:

City Airport Train/CAT: Her gün 05:36’ dan 23:39’ a kadar kullanabileceğiniz bu tren ile hiç durmadan 16 dakikada Wien Mitte istasyonuna yani şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz. Buradan gideceğiniz yere göre metro hatlarına geçiş yapabilirsiniz.Tren ücreti tek yön 12 Euro, gidiş – dönüş alırsanız 19 Euro.

S7 Hattı: Havaalanından şehir merkezi Wien Mitte istasyonuna ekonomik olarak ulaşmak isterseniz banliyö treni S7 hattını kullanabilirsiniz. Daha kalabalık olması ve ara duraklarda durması nedeniyle ulaşımın 25 dakika sürmesi dışında bir farkı yok. Tren ücreti tek yön 4.4 Euro. Ben ulaşım için bu yöntemi seçmiştim.

IMG_2665

Otobüsler: 24 saat boyunca hizmet veren bu otobüsler yarım saatte bir havaalanından şehir merkezinde birçok noktaya hareket etmekte. Gideceğiniz yere göre durakları ve zaman planını bu linke tıklayarak inceleyebilirsiniz. Ücreti 8 Euro’ dan başlıyor.

Viyana Gezi Planım

Viyana’ da İlk Gün

Şehir merkezine vardıktan sonra metroya aktarma yapıp otelimin yakınındaki Schottentor metro istasyonuna ulaştım. Metro istasyonuna varınca genç yaştaki öğrenci grupları dikkatinizi çekecektir. Bu durak aynı zamanda Viyana Üniversitesi yakınında olduğu için Universitat durağı olarak da geçiyor.  Metrodan inip merdivenlerden çıkınca küçük marketler ve büfe tarzı yiyecek, içecek alabileceğiniz ufak dükkanlar bulabilirsiniz. İstasyondan çıkınca oteli tam karşımda görünce çok sevindim. Bir an önce bavuldan kurtulup kendimi Viyana sokaklarına atmak istiyordum.  Otelin odaları çok rahat, geniş ve temizdi. Odama yerleşip kısa bir dinlenme sonrası dışarı çıktım.

Theater An Der Wien’ de Beatrice et Benedict operasına Viyana’ ya gelmeden önce internetten bilet almıştım. Tiyatro Karls-platz metro istasyonu yakınındaydı ve vaktim de az kaldığı için direkt Karls-platz’ a gittim.

Buradaki en önemli yer St. Charles’ s Kilisesi. Metrodan çıkınca da bu ihtişamlı yapıyı görüyorsunuz. İlk gün içini gezmek için vaktim olmadığından dışından birkaç fotoğrafını çekip yoluma devam ettim. Önümüzdeki günlerde bu önemli yapıyı görmek için tekrar gelecektim nasılsa.

IMG_2720

Diğer önemli yer de Naschmarkt Market, Viyana’ nın yerel yeme- içme rehberine ışık tutan pazarı. Operaya yetişeceğim için buraya uğrayamadım. Pazartesiden Cuma’ ya 19:30’ a kadar açık olan market Cumartesi günü 17:00’ de kapanıyor. Pazar günleri ise kapalı.

Marketi geçip arka caddeye varınca tiyatro binasını gördüm. Dışarıdan binaya baktığınızda pek bir etkileyiciliği yok. Salon çok büyük değil ama çok güzel görünüyordu. Ben locadan bilet almıştım. Kırmızı kadife kaplı 5 kişilik ufak bir locaydı. Ben ikinci sırada olduğum için yüksek tahta bir sandalyeden operayı izledim. Ortam, gösteri, oyuncular her şey çok güzeldi. Bizde neden bu tip tiyatrolar yok diye de üzülmedim değil.

DSC03303

Operadan çıktıktan sonra ünlü Stephansplatz meydanına gittim. Stephansplatz, Viyana’ nın şehir merkezindeki en ünlü meydanı. İsmini Dünya’ nın en yüksek kiliselerinden biri olan Aziz Stefan Katedrali (St. Stephen’ s Cathedral)’ nden alıyor. Katedral o kadar büyük ve etkileyici görünüyordu ki bir süre etrafında turlayıp vakit geçirdim. Bir de akşam olduğu için ışıklandırmalar ile daha etkileyici bir görüntü oluşmuştu. Viyana’ nın sokaklarında dolaşmaya devam ettim. Akşam olsa da tek başınıza gezerken hiçbir tedirginlik hissetmiyorsunuz. Bazı sokaklarda yürürken at arabalarının sesi tarihi binaların duvarlarına çarpıp yankılanıyor, sanki 18. yüzyıla geri dönmüşsünüz gibi hissettiriyor size.

Stephansplatz’ dan Kärntner caddesinin tersi yönde yürürseniz Rotenturmstraße’ ye çıkacaksınız. Buradan dümdüz devam ederseniz sağda Eis-Greissler isminde ufak bir dondurmacı göreceksiniz. Burayı tesadüfen ilk akşam keşfettim ama favori dondurmacım oldu. Önünde de uzun bir sıra oluyor hava güzelse. Dondurma molasından sonra Schwedenplatz’ a varınca Gelateria Castelletto isminde listemdeki dondurmacıyı da denedim hemen. Ortalama bir dondurmacı diyebilirim. Schwedenplatz metro durağından otelime giderek günü sonlandırdım.

Viyana’ da İkinci Gün

Otelin kahvaltısı 06:30’ da başlıyordu. Sabah erken kalkıp etraf kalabalıklaşmadan kahvaltı yapmayı tercih ederim genelde. Otelin kahvaltısı çok zengin ve lezzetliydi.

Kahvaltımı bitirdikten sonra güne erken başlamanın tadını Viyana sokaklarında çıkarmaya başladım. Otelden çıktıktan sonra Viyana Üniversitesi’ ne doğru yürürken üniversiteye giden, belki de sınava yetişmeye çalışan, koşturan öğrencileri gördüm. Onlar da benim gibi güne erken başlayanlardandı.

Üniversiteyi geçtikten hemen sonra önünde büyük meydanı olan ihtişamlı bir bina göreceksiniz. Burası Viyana Belediye Binası. Bina mimarisi ile çok güzel görünüyordu. Ben gittiğim sırada bazı hazırlıklar yapılıyordu, sanırım bir etkinlik olacaktı. Yolun karşı tarafında belediye binasına varmadan Cafe Landtmann’ ı göreceksiniz. Ben ileriki günlerde gitmeyi planlamıştım ancak ayarlayamadım. Siz ayarlayabilirseniz gidip kafede vakit geçirin. 1800’ lü yıllların sonlarında açılan kafe uzun tarihi boyunca birçok ünlü isme hizmet etmiş, Viyana’ nın en ünlü kafelerinden biri. Özellikle Sigmund Freud’ un favori kafesiymiş. Kafenin hemen ilerisinde güzel bir bina daha göreceksiniz. Burg Tiyatro binası. Binanın içini görmedim ama eminim ki çok güzeldir. Viyana sanatı her adımda hissedebileceğiniz büyülü bir şehir. Gezerken çok kıskandım gerçekten.

DSC03335

Yürümeye devam ederseniz Volksgarten’ i göreceksiniz. Halka açık olan bu park Hofburg Sarayı’ nın bir bölümünü oluşturuyor. Parkta spor yapan küçük bir öğrenci grubuna denk geldim, çok sevimlilerdi 🙂 Tekrar karşıya geçip belediye binasından yürümeye devam ederseniz Parlamento binasını göreceksiniz. Randevu ile içeriyi gezebiliyorsunuz. Ben Viyana Doğa Tarihi Müzesi ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi’ ni gezeceğim için müzelerin açılış saatine kadar bu bölgede oyalandım. Bahsettiğim yerlerin hepsi birbirine çok yakın, zaten parktan belediye binasını ve parlamento binasını görüyorsunuz.

Viyana Doğa Tarih Müzesi 09:00’ da açıldığı için önce bu müzeyi gezdim. Müze’ yi gezmek hızlı tempoda bile yaklaşık 1 saat sürüyor. Çocuklarınız varsa müzede biraz daha vakit geçirmenizi öneririm. Çocukların ilgisini çekecek birçok şey olduğu için zaten siz istemeseniz de öyle olacaktır 🙂 Müzeyi gezmeyi tamamladıktan sonra hemen karşısında yer alan Viyana Sanat Tarihi müzesine geçtim. Bu müze de 10:00’ da açılıyor. Müze inanılmaz güzellikte, gezerken hiç sıkılmıyorsunuz. Rönesans döneminin ünlü heykeltıraşı Cellini’ nin Saliera (Tuzluk) isimli altın heykeli de müzede sergileniyor. Mutlaka görülmesi gereken bir müze diyebilirim. Müzeyi hayranlıkla gezdikten sonra Neue Burg binasına geçtim. Burası 3 farklı müzeden oluşuyor. Eski müzik aletlerinin sergilendiği bölüm ile başlıyorum gezmeye. Mozart’ ın kullandığı piyano da müzede yer alıyor. O dönemin silahlarının, zırhlı kıyafetlerinin sergilendiği bölümü de gezdikten sonra içimin cız ettiği bir bölüme geçiyorum. Efes müzesi. Efes’ ten getirilmiş tarihi eserlerle dolu olan bu müzeyi gezerken çok üzüldüm. Elimizdeki güzelliklerin kıymetini bilemeyişimiz çok acı gerçekten.

Müzeden çıktıktan sonra havanın iyice ısındığını hissettim. Çok güzel bir bahar havası vardı. İnsanlar kendilerini Burggarten parkındaki çimlere atmıştı. Parkta kendimi çimlere atıp havanın tadını çıkarmak istedim ama gezilecek yerler vardı listemde. Biraz fotoğraf çekip dinlendikten sonra rotama devam ettim.

IMG_2857

Parkta çatısı camdan yeşil bir bina göreceksiniz. Kelebek Evi diye geçen bu binada kelebeklerin kozadan çıkma anına şahit olabileceğiniz gibi etrafta uçan rengarenk kelebekler de görebilirsiniz. Kelebek evinin içi sauna gibi oldukça sıcak.

Kelebek evinden çıktıktan sonra hemen arka tarafta yer alan Albertina Müzesi‘ ne gittim. Müzede dönemsel bazı sergilerin yanında daimi koleksiyonunda Monet’ den Picasso’ ya ünlü birçok ressamın tablolarını bulabilirsiniz. Ben empresyonist dönemi çok sevdiğim için müzeyi es geçemedim. Müzeye girer girmez mis gibi taze çiçek kokusu etrafı sarıyor. Müzenin girişinde yer alan vazolarda pembe, beyaz, yavruağzı o kadar güzel çiçekler sizi karşılıyor ki sanki bir masal evine giriyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Daha girişi görür görmez müzeyi favori listeme eklemiştim. Ayrıca ücretiz wi-fi olması nedeniyle de müzeyi çok sevdim 🙂 Sanata meraklı iseniz müzeyi ziyaret listenize eklemenizi tavsiye ederim.

Müzeyi gezdikten sonra Hofburg Sarayının bulunduğu Michaelerplatz Meydanı ‘na gittim. Viyana’ da at arabaları ile kısa bir şehir turu yapıp 18. yüzyıla dönmek isterseniz buradan at arabalarına binebilirsiniz. Viyana’ da her akşam birçok klasik müzik konseri oluyor. Saraylı kıyafetleri ile konser biletleri satan satıcılardan bilet alabilirsiniz. Burada biraz vakit geçirdikten sonra önce Kohlmarkt caddesini gezip sonra Graben caddesine dönerek dolaşmaya devam ettim. Aziz Stefan Katedrali’ ne gelince akşam gördüğüm bu güzel yapıyı bir de gündüz inceledim. Gerçekten muhteşem görünüyordu.

Sıra akşam yemeğine gelmişti. Viyana’ da yemek deyince herkesin aklına ilk gelen şinitzeldir. Şinitzel deyince de akla ilk gelen isim Figlmüller‘ dir 🙂 Ben de Figlmüller’ e gidip tavuk şinitzel yedim. Figlmüller’ in birden fazla şubesi var. Ben pasaj içinde yer alan Wollzeile 5 adresindeki şubesine gittim. Porsiyonların çok büyük olduğunu duymuştum ancak çok acıktığım için yarım porsiyona düşürmek istemedim. Bu arada özellikle tavuk şinitzel istediğinizi belirtmezseniz domuz eti geliyormuş. Gitmeden bu yorumları okuduğum için tavuk şinitzel istediğimi birkaç kez belirttim. Yanına gelen patates salatası ile oldukça lezzetli bir akşam yemeği yedim.

Yemekten sonra tatlı olarak listemdeki bir diğer ünlü dondurmacı Eissalon Tuchlauben‘ i denemek üzere Tuchlauben caddesine doğru ilerledim. Bu dondurmacıyı da tavsiye ederim.

Akşam için Viyana’ ya gitmeden internetten klasik müzik konserine bilet almıştım. Konsere gitmeden önce otele gidip üzerimi değiştirdim ve hazırlandım. Konser Viyana’ nın en güzel parkı Stadtpark içinde yer alan Kursalon‘ da olacaktı. Parka ulaştığımda vaktim olduğu için biraz parkı gezip Kursalon‘ a geçtim.

IMG_2941İçeriye girdiğinizde paltonuz varsa vestiyere bırakmanız gerekiyor. Konser üst kattaki salonda olacaktı. Üst kata çıkıp görevliye biletimi uzattığımda kısa bir sohbete başladık. Nereden geldiğimi sorduğunda İstanbul cevabını verince Türkçe konuşmaya başladı. Ben de birden şaşırdım. Viyana’ da çok Türk var gerçi ama yaka kartında Almanca bir isim yazdığı için Türkçe konuşmasını beklemiyordum. Çok akıcı konuştuğu için Türk zannettim. Türk değilmiş ancak çok fazla Türk arkadaşı olduğu için Türkçe’ yi çok iyi bildiğini söyledi. Bir de bana güzel bir jest yapıp madem Türkiye’ den geldiniz sizi daha güzel bir yere alalım diyerek ön sıraya yerleştirdi. Ben inanılmaz mutlu oldum tabi ve kendisine çok teşekkür ettim 🙂

Konser Johann Strauss’ un, Mozart’ ın çok önemli eserleri ile sürerken arada valsler, polkalar çalıyor, dansçılar da eşlik ediyordu. Opera sanatçıları da aryalarla orkestraya eşlik ediyordu. Konser beni büyülemişti. Özellikle Johann Strauss II’ nin bestelediği Blue Danube’ yi dinlerken yeryüzüyle tüm bağlantım kopmuştu. Bir beste bu kadar etkileyebilir mi insanı? 1866′ da bestelenen bu güzel eser günümüzde bile bu kadar etkileyebiliyor işte. Konser tüm salonun alkışlarla orkestraya eşlik ettiği Radetzky March ile sona erdi. Ne yapın edin en az bir klasik müzik konserine gitmeden Viyana’ dan dönmeyin. Konser mutlaka Strauss ve Mozart eserlerini içersin. Eğleneceğinizin ve hiç sıkılmayacağınızın garantisini veririm 🙂 Ben Vienna Concerts sayfasından etkinlikleri inceleyip bilet almıştım. Siz de bir göz atabilirsiniz.

Güzel geçen günü masal gibi bir konser ile kapatmak bana çok iyi gelmişti. Ruhum artık yaşadığımız yüzyıla ait değildi, kulağımda hala Blue Danube notaları çalarken tarih kokan sokaklarda otele doğru adeta sürüklendim.

Viyana’ da Üçüncü Gün

Sabah yine erken kalkıp kahvaltı salonuna geçtim. Bir önceki gün kahvaltıda gördüğüm otelin erkenden kalkan misafirlerini tekrar görünce birbirimize selam verdik. Çok cana yakın Japon bir çift ile ufak bir sohbet başladı aramızda. Bir süre sonra kendilerinden izin isteyip gezime başlamak üzere otelden ayrıldım.

Günümü Viyana’ nın en büyük sarayı Schönbrunn‘ a ayırmıştım. U4 metro hattına binip saray ile aynı isimdeki Schönbrunn istasyonunda inerek saraya ulaşabiliyorsunuz. Bilete gelince Imperial Tour, Grand Tour ve Sisi Ticket olmak üzere 3 tip bilet var.

Imperial Tour, İmparator Franz Joseph ve eşi Elizabeth yani daha bilinen ismi ile Sisi’ ye ait Rokoko tarzını yansıtan 22 odayı kapsıyor. Grand Tour, bunlara ek olarak Maria Theresia dönemine ait odaları da içeriyor. Toplamda sarayın 40 odasını gezmiş oluyorsunuz. Sisi Ticket ise Grand Tour’ a ek olarak Hofburg sarayını da kapsıyor ve daha ekonomik. O nedenle ben Sisi Ticket’ i tercih ettim.

Schönbrunn sarayı beni çok etkiledi. Nedenini tam olarak bilemiyorum, belki bir önceki akşam gittiğim konserin etkisinin hala devam etmesi, belki sarayı gezerken audio guide’ da dinlediğim hikayeler belki de her ikisi.

DSC03569

Asıl adı Elisabeth Bavyera olan Sisi, Avrupa’nın en güzel kadınlarından olmasına rağmen hayatı boyunca hiç mutlu olamamış. Halka yakın olup sevilse de aslında hep asi ve dikbaşlı oluşu ile saray hayatına uyum sağlayamamış. Hep özgürlüğüne düşkün olmuş.

DSC03778Bazı kıyafetlerini gördüğümde bir insanın beli nasıl bu kadat ince olabilir diye inanamamıştım. Kilosunu muhafaza etmek için günde sadece 1 portakal yediği bile oluyormuş. Belki de bu kadar mutsuz olmasının altında 15 yaşında daha çocuk iken evlenmesi yatıyordu. Düşünsenize çok güzel, zarif, varlıklı biri, herkes tarafından seviliyor ama iç dünyasında hep mutsuz, üzgün, hırçın, mahzun. Eşinin kendisini aldatması da bu mutsuzluğu arttırmış olmalı. Oğlu intihar ettikten sonra daha da bunalıma girip kendini spora vermiş, ata binmeye başlamış. Kendini zayıf bulmak için her yolu deniyormuş. O dönem bir imparatoriçenin spor yapması hoş karşılanmadığı için soylular tarafından hep yargılanmış.

Bu mutsuz imparatoriçe Sissi 1898 yılında İsviçre ziyareti sırasında bir anarşist tarafından bıçaklanarak öldürülmüş. Belki de bu mutsuz imparatoriçenin hayat hikayesini dinlemem, yaşadığı odaları görmem nedeniyle saray beni çok etkiledi. Sarayı gezdikten sonra bahçelerine geçtim. Sarayın bahçeleri çok büyük bir alana yayılmış. Bu arada hafif bir yağmur da başlamıştı.

Sarayın bahçesi içinde hayvanat bahçesi ve labirent de bulunuyor. Ben bu bölümleri de gezime dahil ettim. Labirenti çok uğraşmama rağmen çözemedim, daha fazla vakit kaybetmemek için yarım bırakıp çıktım. Tabi başladığım noktaya geri dönene kadar da epey uğraştım 🙂

Tepeye doğru yürüyüp Gloriette denen etrafı panaromik olarak izleyebileceğiniz küçük oda anlamındaki yere vardım. 1775 yılında inşa edilen bu oda yemekhane, festival salonu, kahvaltı salonu gibi amaçlarla kullanılmış. Buraya varınca gördüğünüz manzara çok güzel.

Gloriette‘ den saraya doğru yürüyüp bahçelerini tekrar gezdim. Her zaman oluyor mu yoksa benim gittiğim döneme mi denk gelmişti bilmiyorum ama Viyana’ nın ünlü tatlılarından “Apple Strudel” in yapılışını anlatan şov da bilet ücretine dahildi. İzlemek için sarayın çıkış kapısına yakın kafelerden birinde ufak bir mola verdim.

IMG_3012Mola sonrasında saray gezimi sonlandırıp Viyana sokaklarını tekrar gezmeye başladım. Bir arkadaşım Viyana gezisinde el yapımı takılar, çantalar satan çok güzel bir dükkandan bahsetmiş, bana da ismini vermişti. Dükkanın ismi Petit Point Maria Stransky. Neue Burg‘ tan Hofburg sarayına doğru yürürken geçtiğiniz pasajda sağda yer alan ufak ve çok şirin bu dükkana uğrayın mutlaka. İçeri girince gözleriniz dönüyor. Bu yorum bayanlar için tabi 🙂 Herşey birbirinden güzel ve orjinal. El yapımı olması da ayrı bir değer katıyor. Viyana’ dan alabileceğiniz en güzel takılar bence burada, söylemedi demeyin ve mutlaka uğrayın 😛

IMG_3019

Alışveriş sonrası Kohlmarkt caddesine çıkıp Viyana’ nın ünlü Demel pastanesinin vitrinine takıldım. Dayanamayıp içeri girip kendime çikolata alırken yemeği de burada yemeye karar verdim. Demel pastanesinde yemek yemeseniz de mutlaka çikolatasını denemelisiniz.

Akşam içini görmeyi sabırsızlıkla beklediğim Opera Binası‘ na gidecektim. La Bohème operası için Viyana’ ya gitmeden önce internetten bilet almıştım. Yemekten sonra Demel pastanesinden çıkıp opera binasına doğru yürüdüm. Vaktim çok olmadığı için otele uğrayıp üzerimi değiştirememiştim. Sonuçta turist olduğum belli olduğu için şık olmamamı anlayışla karşılayacaklarını umdum. Opera binasına vardığımda yeni yeni kalabalık toplanmaya başlamıştı. Önce internetten aldığım rezervasyon kodunu verip biletimi aldım sonra içeriyi gezmeye başlamıştım ki gördüğüm güzellik karşısında hayranlığımı gizleyemedim. Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum ama yaşlı olmasına rağmen o kadar güzel o kadar zarif bir bayan gördüm ki iznini isteyip fotoğrafını çekmekten kendimi alamadım. Kendimi onun yanında külkedisi gibi hissettim desem abartmam sanırım 🙂

Ne yapın edin paraya kıyın ama opera binasında mutlaka bir gösteriye gidin. Bina küçük bir saray gibi. Salon muazzam güzellikte. La Bohème operası da geçirdiğim melankolik güne çok uydu. Hüzünlü hatta yer yer sizi ağlatan bu opera oyuncuların performansları ile etkisini daha da arttırıp kalbinizin derinliklerine işliyor. Operada yanımda oturan Amerikalı bir bayan ile tanışıp aralarda sohbet ettik. Kendisi La Bohème operasını defalarca izlemesine rağmen yine de çok etkilendi ve gösteri sonunda göz yaşlarını tutamadı.

Opera bittikten sonra otele doğru Viyana sokaklarında yürürken aklımda mutsuz İmparatoriçe Sisi’ nin hüzünlü hikayesi ve La Bohème operasının sonunda ölen Mimi’ nin ardından yıkılan sevgilisi Rodolfo’ nun haykırışı vardı.

Viyana’ da Dördüncü Gün

Bugünün programı yine yoğundu. Güne erken başlayıp otelin kahvaltı salonuna gittim. Kahvaltı sırasında Japon çift ile arkadaşlığımızı biraz daha ilerlettik. Japonların ne kadar saygılı ve cana yakın olduklarını duymuştum, gerçekten de öyle olduklarını gördüm. İngilizce çok bilmemelerine rağmen, zorlansak da bir şekilde anlaşmayı başarabiliyorduk. Yalnız tatilin bir avantajı da farklı insanlarla tanışabilmeniz 🙂

Kahvaltıdan sonra güne Hundertwasser House‘ a giderek başlamaya karar verdim. Otelin karşısındaki tramway durağından 1 numaralı hatta binerek Hetzgasse durağında indim. 5 dakikalık bir yürüme sonrasında Hundertwasser House’ a ulaştım. Burası Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tarafından tasarlanmış  olan ve içinde insanların oturduğu bir apartman ama sıradan apartmanlardan çok farklı. Apartmanın dışı rengarenk, binanın dış cephesinde değişik süslemeler ve kabartmalar var. Avlu kısmında ise bir süs havuzu yer alıyor. Apartmanın duvarlarını yer yer ağaçlar sarmış. Çizgi film karesi gibi bir apartman gerçekten. Apartmanın karşısında yine benzer mimaride bir pasaj yer alıyor. İçerisinde kafeler, hediyelik eşya satan ufak dükkanlar var. Burası çok şirin, çok eğlenceli. Adeta kendi içinde ufacık bir köy gibi 🙂 Pasajdan Gustav Klimt’ in tablolarından birinin basılı olduğu t-shirt ve fular alarak ayrıldım.

Tekrar Schottentor durağına dönüp buradan D tramvay hattına binerek Belvedere Sarayı‘ na gittim. Bunun için tramvaydan Schloss Belvedere durağında inmeniz gerekiyor. Ben Upper & Lower Belvedere,  21er Haus’ u kapsayan kombine bilet alıp gezmeyi tercih ettim.

18. yüzyılda barok tarzda yaptırılan saray Upper Belvedere ve Lower Belvedere olmak üzere iki binadan oluşuyor. Süslemesi ile göz dolduran büyük bir bahçe bu iki yapıyı adeta birbirine bağlıyor.  Süs havuzları ile manzara daha da güzelleşiyor. Upper Belvedere bölümünde yer alan daimi sergide Gustav Klimt‘ in koleksiyonunu görebilirsiniz. Özellikle The Kiss tablosu çok etkileyiciydi.

Lower Belvedere ise dönemsel sergilerin ziyaret edildiği daha küçük bir yapı. Belvedere sarayı daha çok müze olarak kullanıldığı için bir önceki gün Schönbrunn sarayında yaşadığım duyguları burada hissedemedim.

21er Haus, İstanbul Modern ‘ e benziyor diyebilirim. Modern sanat eserlerinin sergilendiği keyifli bir yer. Eğer vaktiniz ve ilginiz varsa gitmenizi öneririm.

Geziyi tamamladıktan sonra Stephansplatz’ a dönüp Aziz Stephan Katedrali‘ ni gezdim. Kilisenin içini ücretsiz gezebiliyorsunuz ancak kulelere  çıkmak isterseniz veya hazine bölümünü gezmek isterseniz ücretli. Ayrıca rehber eşliğinde de turlar düzenlenmekte.

Katedralin hemen arka tarafında Domgasse üzerinde Mozart’ ın evi yer alıyor. Karşısında da Sigmund Freud Müzesi yer almakta.

Sırada Hofburg sarayı vardı. Saray, İmparatorluk Apartmanı, Sisi Müzesi ve Gümüş Koleksiyonu müzelerinden oluşuyor. Hofburg sarayı imparatorluk ailesinin kışlık sarayı. İmparatorluk apartmanı bölümü misafirlerin bekleme odası, konferans odası, çalışma odası, yatak odası, giyinme odası, yemek salonu gibi odalardan oluşuyor.Sisi müzesi bölümünde ise imparatoriçe Elisabeth’ in  kişisel eşyaları sergileniyor. Müzeyi dolaşırken Sisi’ in hayat hikayesini de dinliyorsunuz. Son olarak gümüş koleksiyon bölümünü gezdim. Bu bölümde sarayda davetlerde kullanılan yemek takımlarından çatal, bıçak, bardak gibi mutfak eşyalarına kadar kraliyet ailesinin eşyaları sergilenmekte. Bazı eşyalar altın kaplama ve çok gösterişli.

Saray gezisi sonrası kendimi yine Viyana’ nın arka sokaklarına bırakıyorum. Gezerken tesadüfen gördüğüm bir İtalyan kilisesi keşfedip merakla içeri daldım. Bilmediğim sokaklara girip beni çıkardığı meydanları, sokakları heyecanla keşfettim. Keşfettikçe Viyana’ yı daha çok sevdim, ne kadar güzel bir şehir olduğunu gördüm.

Akşam için Wiener Konzerthaus‘ da bir konsere gidecektim. O nedenle yakınındaki Stadtpark‘ a gidip biraz vakit geçirmeyi tercih ettim. Park sakin, huzur verici güzellikteydi. Stadtpark Viyana’ nın en büyük parkı, ortasından geçen Viyana Nehri parkı ikiye ayırıyor. Daha önce konser için gittiğim Kursalon da parkın içinde yer alıyor. Çok fazla vaktim kalmadığı için akşam yemeğini parktaki kafelerden birinde yiyip konser salonuna geçtim.

DSC03905Wiener Konzerthaus çok eski bir bina değil. 1913 yılında açılmış. İçinde büyüklükleri değişen farklı salonlar yer alıyor. Benim izleyeceğim konser büyük salondaydı. Yerime geçip konserin başlamasını beklerken yanımda oturan Avusturyalı yaşlı bir adam ile selamlaştık. Bir süre sonra sohbete başladık. Benim Türk olduğumu öğrenince Viyana’ da yaşayan Türklerden, onların etrafı çok kirlettiğinden, gürültücü olduklarından, bayanların eşlerinden habersiz birşey yapamamasından bahsetmeye başladı. Demek yurt dışında çizdiğimiz imajın olumsuz olmasının temel nedeni Avrupa ülkelerinde yaşayan insanlardan kaynaklanıyormuş. Ben aslında herkesin böyle olmadığını, bu örnekleri bizim de gördüğümüzü ama uygun bulmadığımızı anlatmaya çalıştım. Adamla başka konulara dalıp kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Bir süre sonra konser başladı. Konser başarılıydı ancak bana çok hitap etmediği için biraz sıkıldım. Ara verdiğinde adamla sohbetimize devam ettik. Eşiyle İstanbul’ a balayına gelmişler yıllar önce. Sonra İzmir’ e gitmişler. Ben de Viyana’ da gezdiğim yerlerden, gittiğim aktivitelerden bahsettim. Konser sona erdikten sonra adam bana veda ederken tanıştığına çok memnun olduğunu söyledi ve ekledi: “Keşke buraya gelenler de senin gibi olsa, sen hep gel Viyana’ ya” 🙂 Buna karşılık sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.Kkendisine teşekkür edip konser salonundan ayrıldım.

DSC03920Konser sonrası vaktim olduğu için Viyana’ nın ünlü kafelerinden Cafe Socher‘ e gidip bir dilim Sacher-Torte yemeye karar verdim 🙂 Sacher otelinde yer alan kafenin duvarlarında kafeye daha önce gelmiş ünlü kişilerin fotoğrafları yer alıyordu. Tatlıyı çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim, merakım gitsin nedir bu ünlü Sacher- Torte derseniz yiyebilirsiniz. Kafeye gitmenizi öneririm, güzel bir ambiyansı var. Tatlı yemeyecekseniz bile çay, kahve içmek için uğrayabilirsiniz.

Otele doğru dönerken beğendiğim birkaç mağazanın vitrinine takıldım. Son gün alışveriş için uğrayacağım yerleri belirlemeye çalışıyordum. O sırada kalabalık bir genç kız topluluğu gördüm. Sanırım bekarlığa veda partisi gibi bir eğlenceden dönüyorlardı 🙂  Metroya bineceğim Schwedenplatz’ a varınca bir tramvaydan ışıkların saçıldığını, müzik seslerinin yükseldiğini farkettim. Önce anlayamadım, sonra gördüm ki tramvayı parti mekanı haline getirmişler, insanlar eğleniyor. Eğlencede sınır yok 🙂 Benim için gece burada bitmişti, otele dönüp ertesi günün planını yaptıktan sonra uykuya daldım.

Viyana’ da Beşinci Gün

Kahvaltıda bir klasik haline gelen Japon arkadaşlarımla yaptığımız sohbet sonrası hatıra fotoğrafı çekildik ve birbirimize veda ettik.

IMG_3264

DSC03931Kahvaltı sonrası otelden ayrılıp günün programına otelin yakınındaki Votiv Kilisesi ile başladım. Pazar sabah erken saatte çıktığım için sokaklar neredeyse bomboştu. Belediye Binası, Burg Tiyatro Binası çevresini tekrar gezmeye başladım.Volksgarten parkı sakin ve kuş cıvıltılarıyla doluydu. Biraz vakit geçirip Karlsplatz‘ a gittim. Metrodan inince ilk gün tiyatroya yetişme telaşı ile farketmediğim Secession Sanat Evi dikkatimi çekti. Burası 1897 yılında Viyana Sanat Okulu’ndan ayrılan Gustav Klimt, Koloman Moser, Josef Hoffmann, Joseph Maria Olbrich ve Max Kurzweil gibi sanatçıların öncülüğünde kurulmuş Sanatçılar Birliği binasıymış. Günümüzde de sergi salonu olarak kullanılıyormuş.

İlk gün vakit olmadığı için dolaşamadığım Naschmarkt Market’ e uğradım ancak pazar günü olması nedeniyle kapalıydı. Ben de birkaç fotoğraf çekip St. Charles’ s Kilisesi‘ne uğradım ancak o da 12′ den sonra geziye açılacaktı.

Vaktim çok olduğu için önce Stadtpark‘ a gittim. Hava çok güzeldi, güneş hafif hafif bulutların arkasından göz kırpıyordu. Stadtpark, Viyana’ da açık havada vakit geçirebileceğiniz en keyifli yer bence. 1 saate yakın parkı dolaşıp sessizliğin ve huzurun tadını çıkardım. Bahar mevsimini çok seviyorum gerçekten. Hava sizi bunaltmaz, renk renk çiçekler hem görsel olarak size huzur verir hem de mis gibi kokuları ılık esen rüzgara karışarak yüzünüze usul usul çarpar. Şu an bu satırları yazarken Viyana’ ya bir daha ne zaman gitsem diye planlamak geçiyor aklımdan 🙂

Parktan ayrılıp MuseumQuartier yani Müzeler Bölgesi’ ne gittim. Burası müze gezmeyi sevenler için büyük bir hazine. Neler var peki bu hazinede?

Mumok: Orta Avrupa’ nın en büyük modern sanat müzesi. Pablo Picasso’ dan Andy Warhol’ a uzanan koleksiyonun yanında dönemsel bazı sergilere de ev sahipliği yapıyor. Ben müzeyi gezerken çok keyif aldım. Pazartesi 14:00- 19:00, Perşembe günü 10:00- 21:00 arası gezilebilen müze diğer günler 10:00- 19:00 arası açık. Ücreti 10 Euro.

The Austrian Architecture Museum: Mimarlık müzesi. Bazı sergiler ve etkinliklerin düzenlendiği bu müze Avusturya mimarlığı ile ilgili önemli araştırmalara da ev sahipliği yapıyor. Müzeyi gezmedim. Haftaiçi 10:00- 17:30 arası açık olan müze haftasonu 10:00- 19:00 arası gezilebiliyor. Ücreti 9 Euro.

Kunsthalle Wien: Uluslararası çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapan bir fuar merkezi. Ben müzeyi gezmedim. Gezmek isterseniz Perşembe 11:00- 21:00 arası, diğer günler de 11:00- 19:00 arası gezilebilir. Ücreti 12 Euro.

Leopold Müzesi: Avusturya sanatının en önemli eserlerini barındıran dünyaca ünlü bu müzeyi gezmenizi tavsiye ederim. Avusturyalı dışavurumcu ressam Egon Schiele’ nin en geniş koleksiyonunu bulabileceğiniz müzede Gustav Klimt’ in de ünlü eserlerini görebilirsiniz. Salı günü kapalı olan müze Perşembe günü 10:00- 21:00 arası, diğer günler 10:00- 18:00 arası gezilebilir. Ücreti 13 Euro.

ZOOM Kindermuseum: İlgi alanımın dışındaydı ama çocuğu olanlar için gidilmesi gereken bir müze 🙂 Pazartesi kapalı olan müze hafta içi 08:30 – 16:00 arası, haftasonu 10:00- 16:00 arası gezilebilir. Gezilecek bölümlere göre değişen ücretleri var. Sergi bölümü ücretsiz.

Leopold Müzesi ve Mumok’ u gezdikten sonra meydandaki dinlenme koltuklarında güneşin ve ücretsiz wi-fi’ ın tadını çıkarıp eşimle skype üzerinden konuştuk. Bu arada biletlere gelince gideceğiniz müzelere göre çeşitli kombine bilet alternatifleri var. İnceleyip fiyat avantajına göre karar verebilirsiniz.

Buradan ayrılıp  St. Charles’ s Kilisesi‘ne bu sefer içini gezmek için tekrar gittim. Kilisenin içi oldukça etkileyici heykellerle dolu. Kilisenin içine kurulan bir platform yardımı ile yukarı çıkıp tavan süslemelerini daha yakından görebiliyorsunuz.

DSC04036

Kiliseyi gezdikten sonra Capuchin Kilisesi‘ ne gittim. Capuchin Kilisesi, Kaisergruft yani imparatorluk ailesine mensup kişilerin mezar taputlarına ev sahipliği yapan bir yer.

Günün son gezisini de tamamladıktan sonra önce Demel‘ e akşam için çikolata almaya gittim. Vakit öğleyi geçmişti. Yemek yemek için Figlmüller‘ e gidip şinitzel yemeye karar verdim. Bu sefer aç gözlülük yapmayıp yarım porsiyon aldım tabi.

DSC04062Yemekten sonra gezimin planladığım son aktivitesi William Shakespeare’ nin Bir Yaz Gecesi Rüyası (Ein Sommernachtstraum)’ nı izlemek üzere Volksoper‘ e gittim. Yine kendime locayı seçmiştim. Loca’ da Avusturyalı 3 bayan vardı. Bale ara verdiğinde fotoğraf çekmek için etrafı incelemeye başladım. Beni ön sıraya davet ettikten sonra sohbet etmeye başladık. Bale tekrar başladığında benim ön sırada oturmam için ısrar ettiler. Kendimi misafir gibi hissettim. Ben çok sevdim bu Avusturyalıları 🙂 Harika bir bale izledik, performans da sahne dekoru da çok güzeldi.

DSC04096Şu 5 günde her gün farklı bir aktiviteye gitsem de sanata doyamamıştım. Yarın son günümdü, içimi bir hüzün kapladı. Baleden çıkıp metroya bindiğimde otelden aldığım Viyana’ da gezilecek yerler ile ilgili bilgilerin yer aldığı kitapçığı karıştırıyordum. Birden gözüm konserlere takıldı. Mozart ve Johann Strauss eserlerinden oluşan konser Schönbrunn Sarayı’ nın Orangerie salonunda 20:30′ da başlayacaktı.  Hala vaktim var, en kötü giderim yer kalmamışsa dönerim dedim kendi kendime. Viyana’ daki son geceme güzel bir kapanış yakışırdı. Metro’ dan aktarma yapıp koşar adımlarla salona gittim. Eveeet bilet vaaar! Çok mutluyum 🙂 Telefonumun, fotoğraf makinemin şarjları bitti ama ben yine de çok mutluyum. Bir konser daha izleyebileceğim. Konserde çalınan eserlerin çoğu 2. günümde Kursalon’ da izlemiş olduğum konserdekiler ile aynıydı. yine polkalar, aryalar off bu rüya bitmese keşke derken Blue Danube çalmaya başladı. Yine hayaller canlanıyor gözümde. Schönbrunn sarayında olmamın etkisi ile belki de, Sisi’ nin incecik bedeni balo salonunda bir kuğu gibi süzülürken davetliler vals yapıyorlar. Sisi’ nin mutsuz ama güzel yüzü belli belirsiz gülümsüyor. Bu gezimden sonra Blue Danube’ yi nerede dinlesem benzer hayallere dalarım, o yüzden her zaman beni çok etkiler bu eser. Geceyi bu konserlerin klasik kapanış eseri Radetzky March ile çoşup neşeyle sonlandırıyoruz.

Otele dönünce hüzünlü bir şekilde bavulumu toparlamaya başlıyorum, yarın son gün…

Viyana’ da Son Gün

Masal gibi geçen 5 günün sonunda geri dönüş vakti gelmişti. Sabah kahvaltımı yaparken gözüm Japon dostlarımı aradı ama göremedim. Neyse bir önceki gün vedalaşmıştık, belki bir gün bir yerde tekrar karşılaşırız.

Uçağım öğleden sonra kalkacağı için son bir şehir turu ve alışveriş için vaktim vardı hala. Kärtner caddesi Viyana’ nın en ünlü alışveriş caddelerinden biri. Caddede gezilecek yerleri dolaşmaya başladım. Caddede Swarovski‘ nin çok büyük bir mağazası var. Mağazaya girdiğinizde her yer ışıl ışıl. 4-5 katlı bu mağazanın alt katında özel tasarım ürünleri yer alıyor. Üst katlarda bazı standlarda indirimli ürünler de bulmanız mümkün. Bir ara elimdeki sepete beğendiğim herşeyi atarken buldum kendimi. Neyseki kasaya gitmeden kendimi durdurabildim 🙂 Aileme ve kendime aldığım birkaç hediye ile mağazadan ayrıldığımda 1 saat geçmişti sanırım. Ah biz bayanlar, alışveriş konu olunca zaman kavramını kaybediyoruz işte 😛

Kaç kere uğradığımı hatırlayamadığım Petit Point Maria Stransky‘ e de gitmeden veda etmek lazım diyerek son bir kere daha uğradım. Buradaki herşey çok güzel. Kardeşime ve kendime ufak birkaç takı daha alıp mağazadan ayrıldım. Mağazadaki kadın artık beni hiç unutmayacak eminim 😛

Vakit ilerlediği için otele gitmem gerekiyordu. Gitmeden bir dondurma iyi gider diyip dondurma aldım. Otele gittiğimde aldıklarımı çantama yerleştirip bavulu alarak havaalanının yolunu tuttum.

Hoşçakal güzel şehir Viyana, bana yaşattığın bu masal için teşekkürler 🙂

DSC04104

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.